Ülkemizde düzenlenen fuarlarda her zaman bir "geri sayım" başlatılır. Gün gelir bu fuarlar "kapılarını açar" ve neredeyse tamamı "rekorlarla kapanır". Hal böyle iken fuarcılığımızın geliştirilmesine pek de ihtiyaç yoktur. Organizatörlerin pek çoğu değerli enerjilerini genellikle birbirlerini yemek veya kendi arkalarını kollamak için harcarlar.
Her neyse efendim, yukarıda tırnak içindeki klişe sözler basına gönderilen bültenlerin değişmez sloganlarıdır. Bu benzerlikler fuar açılışlarında da kendini gösterir. Fuar katılımcılarını temsil eden derneklerin ve varsa devlet büyüklerinin konuşmalarının ardından dağıtılan makaslarla kurdela kesimi yapılarak fuar açılır. Bu kurdelayı en az 5-6 en çok 20-30 kişi birden keserler ve protokol üyeleri koşa koşa fuarı şöyle bir gezerler. Devlet büyüklerimize standların bazılarında basın mensuplarına görüntü verdirilir ardından makam araçlarına kadar uğurlanır ve fuar başlar.
Fuar isimleri de bir alemdir. Aynı sektörde iki fuar varsa birisinin adında EXPO diğerinin adında EURASIA ismi olması adettendir. Bazı fuar isimleri Türkçe başlar İngilizce biter. Bazen de tersi olur. Sloganlar her zaman öylesine iddialıdır ki yarım salonu dolduracak katılımcısı bulunmayan fuarlara "Avrasya'nın en büyük buluşması" diye yazılması kimseyi güldürmez bile.
Gelelim standlara. Bu standların neredeyse hepsinin girişinde mecburmuş gibi bir info desk bulunur. Bu deskin arkasında bulunan bar sandalyesinde oturan kısa etekli hanım kızımız gelenleri buyur eder ve gelen geçene broşür kartvizit vs. dağıtır. İçeride de bir bayan hostes çivi gibi topuklu ayakkabılarla ha düştü ha düşecek bir yürüyüşle masalarla stand mutfağı arasında gezer durur. Masaların üzerinde kuruyemiş bulunması değişmez adetlerimizdendir. Gelen misafirler neyse de stand görevlileri yedikçe yediren kuruyemişleri gerek sıkıntıdan gerekse farkında olmadan sürekli tüketir ve fuarı bir düzine sivilce ile tamamlarlar.
Ülkemizde fuar standı genellikle ürünlerin doğru biçimde sergilendiği bir showroom olarak düşünülmez. Standlarımız daha çok lunaparkı andıran ve egoyu yansıtan anlamsız kolonlar ve kirişlerden oluşan yapılardır. Sektörde sağlayamadığı üstünlüğü standın heybeti ile telafi etmeye çalışan katılımcılarımızı stand firmaları da provoke etmekten çekinmezler. Kaldırımdan yolcu kapma telaşına giren minibüs şöförleri gibi birbiri ile yarışan stand firmaları en absürd tasarımları hiç bir ücret almaksızın projelendirip katılımcıların kapısını aşındırırlar. Katılımcılar da ücretsiz sunulan bu tasarım hizmeti ile iyice şımarıp stand firmalarını çarpıştırırlar. Fuarın en iyi standını en ucuz maliyetle sipariş verme gayretleri genellikle hüsranla sonuçlanır. Bu nedenle fuar alanları, işini iyi yapan stand firmalarıyla kötü yapanların birbirine karıştığı kısmen kentsel dönüşüm geçirmiş bir gecekondu mahallesi görünümündedir.
Fuar alanında herşeyin havaalanı gibi aşırı pahalı olması bir başka realitedir. Bu pahalılıktan katılımcılar da ziyaretçiler de nasibini alırlar. Dışarıda 10 TL'ye satılan üçlü prizi burada 30 TL'ye kiralayabilirsiniz. Veya dışarıdaki büfelerde karnınızı doyurabileceğiniz bir parayla burada ancak bir kahve içebilirsiniz.
Standda yaptığı tanıtımı yeterli görmeyip içinde insanların bulunduğu kuklaları koridorlara salarak sempatik hareketler yaptıran katılımcıların yanı sıra fuarla uzaktan yakından alakası olmayıp üç kuruşluk eşantiyon için standlar arasında slalom yapan yurdum insanını da unutmamak gerekir. Daha fazla yazarak sıkmayayım.
Bütün bunlara rağmen fuarcılığımızın son 10 yılda ivmelenerek büyümüş olmasını göz ardı etmemek gerekir. İnovasyon dediğimiz şeyin fuarcılık sektörüne de uğramasını ve daha özgün, klişelerden uzak bir yapıya bürünmesini umud ediyorum.
Saim Bozdemir'in Diğer Yazıları